Karanlık Mod
02-05-2024
Logo
Yurtdışı Konferanslar ve Seminerler -Suriye – Konferans 16: Şam Üniversitesi – Fikri İşgal ve Şam Üniversitesi’ndeki Öğrenciler Üzerindeki Tehlikesi
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Hepiniz adına, “Fikri İşgal ve Şam Üniversitesi’ndeki Öğrenciler Üzerindeki Tehlikesi” başlıklı bir konferans verme davetimize hüsnü kabul gösterip icabet eden Doktor Muhammed Ratib Nabulsi’ye hoş geldiniz diyorum.

Gerçeği Talep Etme İnsan İçin Ulvi Bir İhtiyaçtır:

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Salat ve selam dürüst ve güvenilir Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e olsun.

Değerli kardeşlerim; her şeyden önce davetinizden dolayı derin şükranlarımı sunarım. Bir şeyi ifade etmek gerekirse o da kıymetli kardeşlerimin kendi aralarında ve bizimle aralarındaki birliktir. Siz bizim misafirimizsiniz, biz sizin aileniziz Allah’ın izniyle. Bu güzel belde dünyada, ilim talebelerini kucaklamasıyla tanınmıştır ki, ilmi talep edene melekler, yaptığı işten razı olarak kanatlarını indirir ve ilmi isteyerek bir yola giren kimsenin Allah, cennete giden yolunu kolaylaştırır. İnsan, anlayan bir akıl, seven bir kalp ve hareket eden bir bedendir. Aklın gıdası ilim, kalbin gıdası sevgi, bedenin gıdası yeme-içmedir. Bu üç yönü birlikte besleyen başarı elde eder. Sadece birini besleyen aşırıya gider. Başarı ve aşırılık arasında büyük bir fark vardır. Sen bir insansın. Anlayan bir aklın, seven bir kalbin, hareket eden bir bedenin var. Şüphesiz sevmen gerekir; ama kimi ?

Her şeyden önce gerçeği seversin; çünkü hakikati istemek insan için en ulvi ihtiyaçtır. İnsanda yüce ihtiyaçlar da vardır dünyevi ihtiyaçlar da. Hakikat ise en ulvi ihtiyaçtır. Bu hakikatin en belirgini evrenin büyük bir yaratıcısı, hikmetli bir yönlendiricisi, merhametli bir Rabbi ve bütün beşerin de onun kulu olmasıdır.

﴿يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا ﴾

[سورة الحجرات: 13]

 

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık.”

 

(Hucurat/13)

(Ayetteki) Lam, lamı talildir; sebep bildiren lamdır. Dillerin, renklerin, özelliklerin farklı olmasının nedeni tanışma ve bütünleşme sebebi olması içindir; savaş ve eziyet sebebi olması için değil. Bugün (ise) dünya zulüm ve adaletsizlikle dolu; suçlarla, üstünlük ve ırkçılıkla feryat ediyor.

﴿يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ﴾

[سورة الحجرات: 13]

 

 

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”

(Hucurat/13)

((كلكم لآدم وآدم من تراب، الخلق كلهم عيال الله، فأحبهم إلى الله أنفعهم لعياله))

 

 

 

((Hepiniz Adem’in çocuklarısınız ve Adem de topraktandır. Yaratılmışların hepsi Allah’a muhtaçtır. Onların da Allah’a en sevgilisi  kullarına en faydalı olanlarıdır.))

(Taberani’nin el-Kebir adlı eserinde İbn-i Mesud’dan rivayeti)

Sevgili kardeşlerim; bizi meydana getiren bu vasıflara çok ihtiyacımız var. Bir araya gelmemizdedir kuvvet. Gücümüzü oluşturan bu vasıflara çok ihtiyacımız var.

İbadet, İnsanın Yeryüzünde Bulunmasının Sebebidir:

Kardeşlerim; birinci hakikat şudur; mesela bir ülkeye gidip bir otelde kalsan ve ilk günün sabahı uyanıp: “Nereye gidiyorum?” desen, sana şunu sorarız: “Bu ülkeye niçin geldi? İlim talebesi olarak geldiysen enstitülere,  üniversitelere git; tüccar olarak geldiysen iş yerlerine, şirketlere git; turist olarak geldiysen büfelere, parklara git.” Bu örnekten ne anlarız? Ancak varlığının sırrını bilirsen amelin doğru olur. Sen Allah’a ibadet etmek için buradasın; çünkü Allah azze ve celle şöyle buyuruyor:

﴿ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴾

[ سورة الذاريات: 56]

 

“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(Zariyat/56)

Peki ibadet nedir? Bazı insanlar ibadeti dar ve basit bir şekilde anlıyorlar. İbadet; temeli kesin bilgi olup sonsuz mutluluğa götüren, kalbi bir sevgiyle karışık gönüllü bir itaattir. Siz şu an inşallah ikinci ülkenşz olan Şam’dasınız; fakat, okumak için burada olduğunuz konusunda zihninizde güçlü bir netlik yok mu? Okumak için buradasınız. Peki niçin yeryüzündesin? Allah’a ibadet etmek için. Talimatlarına uyman gereken biricik makam kim? Şüphesiz ki yaratıcının makamı. Oldukça karmaşık, çok pahalı ve çok yararlı bir cihazın olsa ve hasar görse. Onu onaracak birini arasan sevdiğin bir arkadaş mı ararsın, yoksa uzman mı ararsın? Allahu Teala şöyle buyuruyor:

﴿ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ ﴾

[ سورة فاطر: 14 ]

 

“Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez.”

(Fatır/14)

Bizi yaratan hakkıyla haber verendir.

﴿يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ﴾

[سورة البقرة: 21 ]

 

“Ey insanlar! Sizi yaratan Rabbinize ibadet edin.”

(Bakara/21)

Öyleyse, Allah’a ibadet etmak için yeryüzündeyiz. Allah’a ibadet etmek; temeli kesin bilgi olup sonsuz mutluluğa götüren, kalbi bir sevgiyle karışık gönüllü bir itaat anlamına gelir.

﴿وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً﴾

[سورة الإسراء :70]

 

“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”

(İsra/70)

İnsan İlk ve Şerefli Varlıktır:

Çünkü sen insansın. İlk varlıksın; kendini bilen Rabbini bilir; çünkü sen insansın, ilk varlıksın.

﴿إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً﴾

[سورة الأحزاب :72]

 

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.”

(Ahzap/72)

Öyleyse, amelinin doğru olmasını istiyorsan varlığının sırrını bilmelisin. Neden yeryüzündesin? Neden yaratıldın? Sen ilk varlıksın, sen şerefli varlıksın.

﴿ وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ ﴾

[ سورة الإسراء: 70 ]

 

 

“Andolsun biz, insanoğlunu şerefli kıldık.”

(İsra/70)

Sen yükümlü varlıksın:

﴿ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴾

[ سورة الذاريات: 56]

 

“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(Zariyat/56)

Kendini bilen Rabbini bilir. Sen, genişliği yer ve gökler kadar olan cennet için yaratıldın. Cennete giriş bedelini ödemek için dünyaya geldin. Cennetin bedeli olmaktan uzaklaşan her faaliyet kayıptır.

﴿قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً * الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً ﴾

[سورة الكهف : 103-104]

 

“(Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber vereyim mi?” 

(Kehf/103-104)

 

Mutlu Kişi, Varlığının Sırrını Bilen ve Hedefi Doğrultusunda Hareket Edendir:

Öyleyse; okumak için Şam’da olduğunu bilirsen başarılı olacağın gibi, dünyadaki varlık sebebini bilirsen amelin doğru olur. Şimdi, ne zaman mutlu olursun? Siz şu an ilim talebelerisiniz. Ülkenizin önde gelenleri, liderleri olmanızı, şerrin hayra baskın geldiği şu cahillerin cehaleti içinde ışık meşaleleri olmanızı Allah Teala’dan niyaz ederim. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

(( تمتلئ الأرض ظلماً وعدواناً حتى يأتي أخي عيسى فيملؤها قسطاً وعدلاً ))

 [ ابن ماجه عن عبد الله بلفظ قريب منه ]

((Yeryüzü zulüm ve düşmanlıkla dolar. Öyle ki kardeşim İsa  gelir ve onu, hak ve adaletle doldurur.))

(İbn-i Mace)

Nasıl mutlu olursun? Son sene, final sınavının arefesindesin ve mezuniyet (hayatının) en önemli konusu. Eğer başarılı olursan bu başarının üzerine ülkene başın dik bir şekilde dönüp en yüksek mevkiyi elde edeceksin. (Sınava az bir zaman kala) seni çok seven kardeşlerin gelip seni Şam etrafında güzel bir mekana götürdüler. Güzel manzara, iyi yemek,.. Rahatlar mısın? Sınav günler sonra. Mekan güzel, yemek iyi, arkadaşların da seni seviyor. Bu davranış – gezintiye çıkman, en iyi yemekleri yemen, en güzel manzaraların tadını çıkarman- ciddi hedeflerin için uygun mu? Değil. Acı duyarsan, güzel bir mekanda üzgün, en güzel yemekleri yerken üzgün, seni seven arkadaşlarınla otururken üzgün olursun. Odana kapanıp ders kitabını okuyup anladığında ise, işte o zaman rahatlık hissedersin. Öyleyse insan ne zaman rahatlar? Davranışı hedefiyle tutarlı olduğu zaman. Tüccar ne zaman rahatlar? Ciddi bir satış olduğu zaman. Hiç oturmaksızın ayakta kalabilir, yemek yemeyi unutur belki. Yine de en mutlu insandır. Çünkü alım-satım yapıyordur. Hiçbir müşteri olmadığı, ne alım ne de satımın olmadığı, yumuşak koltuğuna oturup en güzel yemekleri yediği zaman ise neden acı hisseder? Çünkü çarşıdaki bu durgunluk onu rahatsız eder. Öyleyse: Varlığının sırrını bildiğin zaman yaptığın iş de doğru olur. Hareketin hedefine uyum sağlarsa mutlu olursun. Bunlar temel hakikatlerdir. Her zeki insan akıllı değildir. Çok zeki olabilirsin. Kalın bir kitabı kavrayabilirsin. Sınavda yüksek puanlar elde edip birinci de olabilirsin; ama Allah katında akıllı sayılmazsın. Kimdir akıllı? Rabbini bilen, varlığının sırrını, varlığının amacını bilen, takip etmesi gereken yolu, kendisi için yaratıldığı hedefi bilen, işte odur akıllı. Bu yüzden Allah Rasulü (s.a.v.) bir delinin yanından geçince bilerek: “Bu kimdir?” diye sordu da (Yanındakiler) : “O delidir.” deyince Allah Rasulü (s.a.v.): “Hayır, o hastadır. Deli, Allah’a karşı gelendir.” buyurdu.

Allah Azze ve Celle’nin Yolu, Güvenliğinin Garantisidir:

Allah’ın insana yerleştirdiği hiçbir şehvet yoktur ki, içinden geçeceği temiz bir kanal yapmış olmasın. Yüce dinimizde asla mahrumiyet yoktur. Öyleyse İslam’da mahrumiyet yoktur. Geniş bir arazide yürürken üzerinde: “Dikkat, mayın tarlası!” yazan bir levha görsen, o levhayı oraya koyana karşı kin mi hissedersin yoksa şükran ve minnettarlık mı? Şükran hissedersin. Bu levha hareketini mi sınırlar yoksa güvenliğinin garantisi midir? Güvenliğinin garantisidir. Emir ve nehyi anladığında, Allah Azze ve Celle’nin yolunun güvenliğinin garantisi olduğunu anladığında bu yolu, bu yöntemi canı gönülden uygularsın. Ülkende de uygularsın, ülken dışında bir yerde olduğunda da uygularsın. Öğrencilerden birinin söylediği bir şey hoşuma gitti. Şöyle söyledi: “Dinleri coğrafi olan kişiler var. Kendi ülkelerinde Allah’a itaat ederken başka bir ülkeye gidince O’na isyan ediyorlar.” Allah azze ve celle nerede olursan ol seninle birlikte.

Birinci nokta; ibadetin, temeli kesin bilgi olup sonsuz mutluluğa götüren, kalbi bir sevgiyle karışık gönüllü bir itaat olmasıdır.

İbadetin Yönleri:

İbadetin üç yönü vardır. İnsanın üç yönü olduğu gibi ibadetin de üç yönü vardır: İbadette bilişsel bir yön vardır. Hakikati istemen gerekir; çünkü aklın gıdası ilimdir. İbadette yap-yapma şeklinde harekete dayalı davranışsal bir yön de vardır. İslam değerler sistemidir. Emirler ve nehiyler bütünüdür. Bu davranışsal boyutu bilmen gerekir; çünkü mutlu olman buna bağlıdır. Acizlik açısından değil benzersizlik açısından kendini kainattaki en karmaşık alet kabul edersen, bu aletin de hikmetli bir yaratıcısı ve bu hikmetli yaratıcının (bu aletin) işletim ve bakımı ile ilgili talimatları olduğunu kabul edersen bu talimatları yerine getirmeye yönelmen akıl, maslahat ve adalettir. Bu yüzden bazı alimler şeriatın tamamının adalet, tamamının maslahat, tamamının hikmet ve yine tamamının rahmet olduğunu söylemişlerdir. Hangi dava rahmetten kabalığa, adaletten adaletsizliğe gitmişse, maslahattan çıkıp bozulma kaynağı olmuşsa, hikmetten çıkıp hikmetsizliğe geçmişse o dava, şeraitten değildir; bin bir yorumla ona dahil edilmiş olsa bile. Öncelikle hakikati talep etmek gerekir.

Kardeşlerim; ilim, delille birlikte gerçeğe uygun tanımlamadır. Sen ilim talebesisin; ilmi olanı alman ve ilmi olmayanı reddetmen gerekir. Çünkü insana sadece gerçeğe talip olması yakışır. Fakat bozuk inançlar, bozuk adetler, gelenekler, batıdan bize geçmiş şeyler de vardır ki, bu konferansın odak noktası da budur.

Fikri İşgalle Yüzleşme:

Kardeşlerim; bana inanın en kolay şey – bu size makul gelmeyebilir- askeri işgaldir. Fakat, değerli kardeşimin beni size takdim ederken tercih ettiği kavram olan kültürel işgal en tehlikeli işgaldir. Şimdi; dünyada küreselleşme diye adlandırılan bir kavram var. Küreselleşme; bir davranış kalıbının, bir kültürün bütün dünyada yaygınlaştırılmasıdır. Hayvanlaşma gibi ona benzeyen bir kelime görmedim. Yani, insanın hayvana dönmesi, kadın ile erkek arasındaki farkların ortadan kalkması, hepimizin inandığı değerlerin yerle bir olması demektir küreselleşme. Bu yüzden kardeşlerim, bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük sorun küreselleşmedir. Bizim bir yolumuz var. Semanın yöntemi, yaratıcının talimatları, kainatın yaratıcısının katından gelen hikmetli bir yöntem var beraberimizde. Bize seminerler getiriyorlar. Bu seminerler pek çok şehirde düzenlenmiş; biri Kahire’de, biri Pekin’de, bir diğeri New York’ta düzenlenmiş. Bu nüfus toplantıları, evliliğin kadın ile erkek arasında değil mutlak olarak iki kişi arasında olmasını, kadının eşinin evinin dışında bir yerde oturmakta özgür olmasını, istediği yere gitmesini, istediği herhangi bir işte çalışmasını, kocanın eşi üzerinde hiçbir otoritesi olmamasını, güvenli kürtajı istiyorlar. Bu toplantıların başlıkları tüyler ürpertici. Onların küreselleşmesi bu ve bu küreselleşmelerini Müslüman halklara, yanlarında Allah’ın yöntemi olan halklara, semanın vahyi, yap-yapma şeklinde ince bir yöntemleri olan halklar arasında yaygınlaştırmak istiyorlar. Bu yüzden, ilimle silahlanmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok. Şu sözü yürekten söylüyorum ki, eskiden, elli yıl öncesinde bozukluk kafeslerde vahşi hayvanların olduğu, beni anlıyorsunuz, yani ziyaretçilerin özgür olduğu geleneksel bir hayvanat bahçesi gibi sınırlı merkezlerdeydi. Dünyanın bugünkü durumu ise yabani hayvanların özgür olup ziyaretçilerin zırhlı arabalara girmek zorunda kaldıkları, bunu yapmazlarsa ölürler çünkü, Afrika’daki bir hayvanat bahçesi gibi. Şu an bu küreselleşme gazetelerde, radyolarda, televizyonda, uydularda.. Nereye gitsen orada seni, prensiplerini, İslami yönelişini etkisiz hale getirmek isteyen; seni küreselleşmesine, kültürüne, kendi yönelişlerine zorlayan biri var. Bu yüzden kimliğimize sıkı sıkı tutunmak zorundayız.

﴿ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ﴾

[سورة الحجرات: 13]

 

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.”

(Hucurat/13)

Bu nedenle; değerli kardeşimin fikri işgal olarak isimlendirdiği gibi küreselleşmeyle ancak semanın yöntemiyle bağlantı kurarak, bu yöntemi bilerek karşı konulabilir ki bu yöntem, kainatın yaratıcısının, her şeyden haberdar olanın yöntemi, ne önünden ve ne de arkasından batılın yaklaşamadığı yöntemdir. Bu yöntemin ana başlıklarına yoğunlaşırsan adaletin, rahmetin, maslahatın ve hikmetin yöntemi olan ideal yöntem olduğunu görürsün. Sonuç olarak, bu kültürel işgalle nasıl yüzleşiriz? Ancak ilimle silahlanarak yüzleşebiliriz. İnsan hakikatle mutlu olur. O, ruhun gıdasıdır. Hakikati bildiğinde, niçin yeryüzünde olduğunu kavradığında dünyaya hükmetmiş gibi olursun; büyük bir mesaj taşımak için yaratıldığını anladığında hayattaki kıymetini hissedersin.

﴿وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ﴾

[سورة آل عمران :139]

 

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.”

(Al-i İmran/139)

Hakikaten diğer tarafın – Ben onları bütün konferanslarımda diğer taraf olarak isimlendiriyorum- tek başlarına yaşamak istediklerini ve diğer halklara kültürlerini, küreselleşmelerini, hayvanlıklarını dayatmak istediklerini, başkalarını köleleştirmek istediklerini görürsünüz. Allah’ı bilmeden, bizi kendinden başkasına emanet etse ibadet etmeye layık olmayacak bu büyük yaratıcıyı tanımadan özgür olamayız.

﴿وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ﴾

[سورة هود: 123 ]

 

“Bütün işler O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na tevekkül et.”

(Hud/123)

 

Allah, Yardım ve Desteğiyle Müminlerle Beraberdir:

Allah’ı ve yolunu bilip O’na ibadet etmeye başladığında en büyük varlık sen olursun. . Allah Rasulü’nün ashabının biri bine bedeldi. Küçük, Allah’ın yolundan uzak insanların bini ise ancak bir tırnağın kiri kadardır, bir tırnağın kiri. Müslümanların komutanlarından biri, Hz. Halid bin Velid, bir savaşta elli bin kişilik bir destek kuvvete ihtiyaç duyunca Ebu Bekir es-Sıddık ona bir kişi, Ka’ka bin Amr’ı gönderir. Ka’ka yanına varınca: “Destek kuvvet nerede?” diye sorar. Ka’ka şöyle cevap verir: “Destek kuvvet benim.” Bir kişi! Halid bin Velid şaşırır. Ka’ka bin Amr’ın yanında bir mektup da vardır. Es-Sıddık mektupta şöyle demektedir: “Muhammed’i hak ile gönderene yemin olsun ki içinde Ka’ka’nın olduğu bir ordu yenilmez!” Sizler şu an, Allah’ın kitabını ezberleyip düşman varlığını sarsmak için hayatını ortaya koymak isteyen bir gencin nasıl nükleer silahı, uçakları, teknolojiyi, her şeyi geçersiz kılacağını görüyorsunuz. Savaş insanla başlar, yine insanla biter.

“Sen kendini küçük bir cisim mi sanırsın, en büyük alem sende gizlidir.”

Fakat Allah’tan güç alabilmen için O’nu tanıman gerekir. Allah seninle olursa kim karşında durabilir ve Allah senin karşındayken kim seninle olabilir? Hiç kimse. Sen Allah ile olduğunda Allah da seninle olur; yani seni destekler, sana yardım eder, seni korur, seni başarılı kılar. Bu Allah Teala’nın: “Şüphesiz ki Allah müminlerle beraberdir; Allah muttakilerle beraberdir; Allah doğru sözlülerle beraberdir” sözünün anlamıdır.

﴿إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ﴾

[سورة الأنفال : 46]

 

“Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.”

(Enfal/46)

Allah desteğiyle, korumasıyla, yardımıyla, verdiği başarıyla seninle beraberdir. Dolayısıyla Allah seninleyse kim karşında durabilir ve Allah sana karşıysa kim seninle olabilir? Sizler öğrencisiniz. İnşallah yakın gelecekte milletinizin önderleri olursunuz. Adı Usame bin Zeyd olan genç bir sahabi. Allah Rasulü’nün sevgilisi, O’nun gözü. Ordu komutanıydı, ki o orduda Ebu Bekir, Ömer, Ali; ashabın ileri gelenleri, en yüceleri, büyükleri Hz. Usame’nin kumandası altında askerlerdi. Allah Rasulü’nün sevgilisi, Ebu Bekir es-Sıddık yürürken utanıp: “Ey Allah Rasulü’nün halifesi! Vallahi ya sen ata bin ya da ben attan ineceğim” deyince Ebu Bekir: “Vallahi ben ata binmeyeceğim, sen de attan inmeyeceksin! Allah yolunda benim de ayaklarım tozlansın”, cevabını veriyor. İşte din bu; bir gençten kahraman, bir gençten orduya komutan yapan din bu. Bu ümmetin sonu ancak, başı ne ile düzeldiyse onunla düzelir.

((إن الإسلام بدأ غريباً وسيعود غريباً كما بدأ، فطوبى للغرباء))

[مسلم وابن ماجة عن أبي هريرة ]

 

((Şüphesiz İslam garip başladı ve başladığı gibi (bir hale) dönecektir. Ne mutlu gariplere!))

(Müslim ve İbn-i Mace)

 

Batı’nın Akıllarında Olanı Alıp Nefislerinde Olanı Terk Etme Zorunluluğu:

Fakat biriniz: “Diğer taraftan neyi alıp neyi bırakacağız?” diyebilir. Size şöyle derim: Akıllarında olanı alın, nefislerinde olanı bırakın. Kültür bütün halklar arasında ortak kaderken onların hassasiyetleri onlara, bizim hassasiyetlerimiz bize aittir.  Herhangi bir milletin kültürü, nesiller boyu farklı halkların çiçeklerinden çıkarılan bal mesabesindedir. Bir arı grubu bizi soksa balını keser miyiz? Başlarındakini alır ülkemizi, milletimizi güçlendiririz. İlimlerini alır ahlaklarını, değerlerini, müstehcenliklerini, kültürlerini, kayıplarını, ailelerinin dağılıp parçalanmasını bırakırız.

Amerika’da, genç bir kızı seven delikanlı babasıyla durumu istişare eder. Babası şöyle der: “Sakın oğlum! O kız senin kardeşin, annenin haberi yok.” İkinci kez bir kızı seven delikanlıya babası şunu der: “O da senin kardeşin, annenin haberi yok.” Üçüncü bir kızı sevdiğinde babası o kızın da kardeşi olduğunu, annesinin durumu bilmediğini söyleyince delikanlı rahatsız olup babasının söylediklerini annesine gizlice söyler. Annesi ise: “İstediğin kızla evlen, o senin baban değil, haberi yok.” der. İşte onların toplumu bu. Müslümanlar ise bir disiplin, bir iffet, karı koca sadakati, anne, baba ve çocukların kenetlendiği bir aile yapısı içindedirler. Semanın vahyi, Allah’ın yolu, yerin ve göklerin yaratıcısının katından gelen yüksek değerler var bizim beraberimizde. Onların kültürlerine de, küreselleşmelerine de, müstehcenliklerine de ihtiyacımız yok bizim. Sömürgecinin askerleriyle bazı ülkelerin topraklarını işgal ettiği gün durum, bu konferansın da ekseni olan kültürel işgalden daha hafifti. Çünkü insan, kendi ülkesinde bir düşman olduğunu gördüğünde onu uzaklaştırır. Müstehcen bir filmin ya da bir uydu kanalının önünde yıkılırken ise bize hiçbir faydası dokunmayacaktır.

Fransa başkanlarından biri Afrikalı gençlere ne sundu? Bir hediye. Bu hediyenin ne olmasını beklersiniz? Pornografik bir kanal. Kuzey Afrika devletlerine bedava verdi bu kanalı. Peki niçin verdi? İnsanı yıkmak, değerlerinden vazgeçirmek için. İnsan Allah ile beraber olursa güçlüdür. Yasak bir şehvete düşüp yolundan saptığında ise mahlukatın en zayıfı haline gelir. Bu anlamda, Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

﴿فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِقِينَ﴾

[ سورة الزخرف :54]

 

“Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdi.”

(Zuhruf/54)

Yoldan çıkınca zayıflarsın. İnşallah önünüzde bir gelecek var. Bu geleceğin bilince ihtiyacı var. Sağlıklı bir gıdayla beslenmenizi dilerim. Bilinen bir örnek vardır: Suyun soğukluğunu muhafaza eden su kabının yukarısında bir delik, aşağısında da bir musluk vardır. Yukarıdan koyduğun şeyi aşağıdan alırsın. Kültürel olarak ne ile beslenirsen onunla konuşursun. Sadece beslendiğin şeyle konuşursun. İnsan hayasız, yoldan sapmış bir kültürle beslendiğinde o kültürle konuşur. Size ne diyeceğim: Yaklaşık bir ay önce büyük bir devletin büyükelçisi bir Avrupa ülkesine tayin edildi. Büyükelçi tayinlerindeki geleneklerden biri büyükelçiye ülkesinde bir veda partisi düzenlenmesidir. Dışişleri bakanı gelir, büyükelçi olduğu ülkedeki devlet başkanına sunması için ona itimatname verir. Bir diğer adetleri de büyükelçilerin hanımlarının, eşlerinin onurlandırıldığı o törene tanıklık etmeleri için büyükelçilerle birlikte gelmeleridir. Peki bu büyükelçinin yanındaki kimdi? Eşi değildi, erkek sevgilisiydi. İşte küreselleşmeleri. Saygıdeğer bir kimse bir Avrupa ülkesinde büyük bir devletin büyükelçisi olarak  tayin ediliyor ve beraberinde erkek sevgilisi İle geliyor. İslam’da eşcinsellik, zina dışında bir şeydir. Eşcinsellik fıtrattan sapma iken zina, şeri hükme muhalefettir. Fıtrattan uzaklaşmak ile şeri hükümden uzaklaşmak arasında büyük bir fark vardır. Şunu söylemek istiyorum: Kültürümüzü, inancımızı, yöntemimizi yaratıcımızdan almalıyız. Çünkü o yaratıcının, talimatlarına uymamız gereken biricik yaratıcının yolu.

Müminin Güçlü Olabilmesi İçin İlmi ve Ruhi Bir Yükle Yüklenmesi Zorunluluğu:

Sevgili kardeşlerim; şimdilerde hem duyup hem görebildiğimiz cep telefonları görüyorsunuz. Bu cep telefonuna yükleme yapmasan bu telefonla görüşme yapılabilir mi? Kullanılabilir mi? Seni bir insana bağlayabilir mi? Yükleme yapılması şarttır. Bana inanın ki kardeşlerim mümin de böyledir; yükleme yapılması gerekir. Ruhi, ilmi, nefsi bir yükle yüklenirsen güçlü olursun.

﴿وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ﴾

 [ سورة آل عمران: 139]

 

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.”

(Al-i İmran/139)

 

﴿وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ﴾

[سورة الحج :40]

 

“Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”

(Hac/40)

﴿وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا﴾

 

 

 

“Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler.”

(Al-i İmran/146)

 

Yirmi yıl veya daha fazla önce lisede bir sınıfa ders veriyordum. Franz Fanon’un bir kitabı vardı. Bu kitabı hiç duydunuz mu?  “Yeryüzünün Lanetlileri”. Batı’nın Afrika’daki vahşetini anlatan bir kitap. Gerçekten bu kitabı okumalısınız. Yani, suçun arkasından gelen suçu,  baskının arkasından gelen baskıyı, sömürünün ardından gelen sömürüyü okumalısınız. İnsan, Allah’ın yolundan saparsa vahşi bir hayvana dönüşür ki, bu vahşi yaratık artık net bir şekilde ortaya çıktı. Nasıl yalnız yaşamayı sever, tek başına nasıl hayatın tadını çıkarır, varlığını başkalarının enkazı üzerine kurmayı, başkalarının ölümü üzerine hayatını inşa etmeyi, güvenliğini başkalarının korkuları, zenginliğini başkalarının yoksullaştırılması üzerine inşa etmeyi nasıl sever hepiniz görürsünüz. Onda hiçbir adalet yoktur. Sizin ülkenizde acısını çektiğiniz şeyi geçmişte biz de ülkemizde çekiyorduk. Yanlış aynı. Bu yüzden sizin uyanmanız gerekir. Allah’ı ve yolunu tanıma, semanın mesajını yeryüzündeki halklara iletme, Müslümanların tasasını dünyanın çeşitli yerlerine taşıma konusunda uyanmalısınız.

Dini Bağ, Bugün Dünyadaki En Güçlü Bağdır:

Herhangi bir yerde bir kardeşini gördüğünde oluşan dini bağ, gerçekten bugün dünyadaki en güçlü bağdır. Ashabı kiram bunun en güzel örneğini verdiler. Muhacirler Medine’ye gelince ensarın hepsi bir muhaciri kardeş edindi. Ensar, muhacir kardeşine şöyle diyordu: “Benim iki dükkanım var, biri senin olsun.” Muhacirler son derece iffetliydi, içlerinden biri şunu söylüyordu: “Allah malını bereketlendirsin; ama bana çarşıyı göster.”

Öyleyse, büyük bir ümmete ait olduğunda işbirliği ve kuvvet hissedersin. Ve siz de arzu ettiğim gibi bu yüce dine, Allah’ın milletler arasında orta ümmet kıldığı bu ümmete ait olmalısınız. Bu ümmet şu an misyonunu yerine getirmede yetersiz. Fakat dilerim ki bize Batı’dan gelen bu pislikler bizi uyandırmaya, canlanıp gafletten uyanmamıza vesile olsun. Karşılıklı konuşup tartışmak  ve görüşlerinizi almak için size vakit bırakıyorum inşallah.

      Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

Sorular ve Cevaplar:

Helal Para Kazanarak, Kendi Servetimizi Üretip Kendi Kendimize Yeterek Düşmanlarla Yüzleşme:

Cevap: Çok teşekkür ederim. Çok önemli bir soru. Allah seni bereketlendirsin, ilminle faydalı kılsın. Düşmanların, yani diğer tarafın İslam’la karşı karşıya gelemeyeceklerini düşünüyorum. Ancak söylediğim gibi kendi hemşehrilerimizden yapay insanlar üreterek onu içinden patlatmak istediler. Fakat onlar batılılaşmış insanlardır; kültürleri bizim kültürümüz değil, değerleri bizim değerlerimiz değil, yapaylar. Onların bir görünüşleri, bir de asılları vardır. Bu, kesin bir gerçektir. Bu yüzden bu gerçeği şöyle özetliyorum: Biz İslam adına düşmanlarından değil; onunla övünenlerden, İslam’ın şiarını taşıyıp da onu özünden ayırandan korkarız. Bu sözlerim yüzde yüz doğru. Fakat onlara nasıl karşı koyacağız? Değerli kardeşim, Allah senden razı olsun. Diğer taraf yoksullaşmamızı istiyorsa ilk ibadetimiz para kazanmak, kendi servetimizi oluşturmak, kendi ürettiğimizle, kendi servetimizle yetinmek, servetimizi üretip çıkarmak olacak. Diğer taraf yoksullaşmamızı istiyorsa ilk ibadetimiz helal para kazanmak, kendi servetimizi çıkarıp muhafaza etmek, ürünlerimizi kendimiz yapıp kendi kendimizle yetinmektir.

Şimdi senin sözüne gelecek olursak; diğer taraf sapmamızı istiyorsa ilk ibadet hakkı açıklamamız, bu dinin gerçeğini göstermemiz,  kesin bilgiyle onlara cevap vermemizdir. Onlar yalanlara, sapkınlıklara, yanılgılara yaslanıyorlar. Bir yerde sapkınlılar, yıkıcı fikirler gördüğümüzde (doğrusunu) açıklamamız lazım. İlk ibadet hakk’ı açıklayıp göstermen, okuman, öğrenmen, davetçi olmandır. Çünkü hak-batıl savaşı ezeli, ebedi bir savaştır. Durup açıklamamız gerekir. Alimlerin görevi İslam’da açıklama yapmaktır. Çünkü batılın bir delili olması mümkün değilken cahil için bir delil olur. Cahili aydınlatıp “İnsan şunun için yaratıldı, yolu şudur” şeklinde ona (doğruyu) gösterirsen bu onun için hayra dönüşür. Yani; şüpheler kesin bilgiyle, fakirlik para kazanmayla, aşağılanma gurur duymayla giderilir.

Kim Bu Büyük Dine Girerse Biz Ondan, O da Bizdendir:

Hz. Ömer’in yanına Cebele bin Eyhem adında bir kral geldi. Tavaf esnasında Fezareoğulları’ndan bir zat yanlışlıkla eteğine bastı. Cebele öfke ile adama dönüp bir yumruk vurarak burnunu kırdı. Adam da Hz. Ömer’e başvurdu. Ömer Cebele’ye haber göndererek: “Bu yaralı Fezari’nin iddia ettiği şey doğru mu?” diye sordu. –bir şiirle ifade edilmiştir- Cebele şöyle cevap verdi: “Bir şey inkar edecek değilim. Genci cezalandırdım, hakkımı kendi elimle aldım.” Hz. Ömer dedi ki: “Genci razı et, rızası şarttır! Onun kanı hala tırnağında durmaktadır. Ya da şimdi o, burnuna vurur da elinin yaptığını alırsın.” Cebele dedi ki: “O ayak takımından ve ben de taht ve taç iken bu nasıl olur? Yıldızın yere düşmesine nasıl razı olursun?” Hz. Ömer dedi ki: “Cahiliyyenin saldırganlıklarını ve kibrin rüzgarlarını defnettik. Üstüne yeni bir saray inşa ettik. Hürüyle kölesiyle insanlar, bizim için eşittir.” Cebele dedi ki: “Yanında daha güçlü ve izzetli olacağıma dair kalbimden geçenler bir vehimmiş. Eğer beni zorlarsan ben bir mürted olurum.” Hz. Ömer dedi ki: “Mürtedin boynu kılıçla yarılır. Bir dünya inşa ederiz ki ondaki her yarık, kılıcın ucuyla iyileştirilir. İnsanların en izzetlisi köleyle ve yoksulla eşittir.”

Hz. Ömer, Müslümanların halifesi, İslam’ın devi, Bilal’i karşılamak için Medine’nin dışına çıkıyor. İşte din bu.

﴿ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ﴾

 [سورة الحجرات: 13]

 

“Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.”

(Hucurat/13)

İşte din bu; Müslümanların halifesi, İslam’ın devi, Bilal’i karşılamak için Medine’nin dışına çıkıyor. Çünkü İslam ümmetçidir; İslam’a giren herkes bizden biz de ondanızdır. Onun lehine olan bizim lehimize, onun aleyhine olan bizim aleyhimizedir. En kamil şey bu: Bu büyük dine giren herkes bizden, biz de ondanız. Sorun, çok seçkin bir soru, Allah senden razı olsun. Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.

Küreselleşmenin Tanımı:

Cevap: Küreselleşme; kültürlerini, düşüncelerini, davranış kalıplarını bütün dünyada yaygınlaştırmaları anlamına gelir. Demek istediğim şu: Seminerler düzenleyip bu seminerlerde evliliğin kırk yaşına kadar ertelenmesi, gençlerin evlenmeden önce anne-babalarının evinde ilişkilerine devam etmesi, kürtaj, iki kişi; iki kadın ya da iki erkek arasında,ya da kadın-erkek arasında evlilik gibi yasalar çıkarıyorlar ve bu hırslarını bütün dünyada yaygınlaştırıyorlar ve terim olarak da küreselleşme olarak adlandırılıyor. Yani, dünyayla ilgili bir şeyin bütün dünyada popülerleşmesi. Benim ince bir düşüncem var, umarım size açıklayabilirim. Mikseri – meyve mikseri, kokteyl- biliyorsunuz. Şu an tüm dünya büyük bir mikserin içinde. Müslümanlar olarak bizim temiz bir suyumuz, iyi bir yemeğimiz ve etimiz var. Mikserin içine koyuyoruz. (Diğer tarafta) domuz, içki, acı sular var. Hepsi (bir arada) dönüyor. Şu an dünyada, adı kültürlerin karışımı olan bir şey var. Herkes kendi kültürünü ve özelliklerini korurken şimdi, medya iletişimi yoluyla bütün dünya küçük bir köy haline geldi. Sonra bir ev ve şimdi de tek bir oda haline geldi. Tabi ki faydaları da var, olumsuz tarafları da. Olumsuz tarafı, dünyadaki bütün kötülük ve sapkınlığın  tüm dünyada yaygınlaşmasıdır. Çünkü küreselleşme Batı’nın kültürünü, müstehcenliğini, yaratılışlarındaki çöküntüyü, ailelerinin dağılmasını, şehvete olan tapınmalarını ve dinden uzaklıklarını bütün dünyada yaygınlaştırmalarıdır. İşte bu küreselleşme. Anlaşıldı mı ?

İslami Küreselleşme:

Cevap: Bu testi. İçinde yüzde yüz temiz, madeni, çok iyi bir su var. Başka bir testi olsa ve Allah korusun içinde tuzlu ve pis sular olsa ve biz bu pis suları dünyada yaygınlaştırsak suç işlemiş oluruz. Temiz suyu yaygınlaştırdığımızda ise en büyük işi yapmış oluruz. İslam da küreselleşmedir, sana yüzde yüz katılıyorum. İslam’ın beraberinde kainatın yaratıcısının yöntemi vardır, adalet vardır. Sahabeden biri hicret ederken kafirlerin bir kısmı bu sahabeyi yakaladı. Bunun üzerine onlara şunu söyledi: “Allah’a yemin olsun ki eğer beni serbest bırakırsanız sizinle asla savaşmayacağım!” Bu sözünün üzerine onu serbest bıraktılar. Bu olayı Hz. Peygamber’e anlattı. İki sene sonra bir gazve gerçekleştirildi ve bu sahabe de o gazveye katıldı. Allah Rasulü ona şöyle dedi: “Onlara söz vermedin mi? Geri dön!”

İslami küreselleşme hakkın, hayrın, gerçek güzelliğin, adaletin, rahmetin, hizmetin yaygınlaştırılması anlamına gelir. Bu yüzden tarih, Araptan daha merhametli bir fatih tanımamıştır. İslam ümmetçidir ve İslam’da küreselleşme vardır. Fakat kainatın yaratıcısının yöntemini yaygınlaştırırsın, şehvete düşmüş insanın yöntemini değil. Bizler, beraberinde hiçbir şeyin olmadığı bir ilke olarak küreselleşmeyiz. Ben yaygınlaştırırım, ama dinde zorlama yoktur; güç kullanarak yaygınlaştırmam ben.

﴿ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ﴾

[ سورة النحل : 125 ]

 

“(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır.”

(Nahl/125)

Bizim de bir küreselleşmemiz var. Bizde olanı anladığımızda; örneğin yücelişimizi anladığımızda küreselleşmemiz, onların küreselleşmesini alt edecektir. İki küreselleşme; imanın ve küfrün küreselleşmesi arasında bir çatışma vardır.

İslami Küreselleşmenin Güç Kullanarak Değil İkna Yoluyla Yayılması:

Cevap

Mevcut Diller

Resmi Gizle